Aşk ve Ceza

Yazar : Klinik Psikolog Hande Sena Işın

Yetişkin cinselliği ergenlikle beraber insanın hayatına giren, kültüre, hayata bakışa göre farklı şekillerde yaşanan bedensel duyumlarla ve duygularla sahip olduğumuz bir yaşantı..  Bazen göz ardı etmek istenen, yokmuş sayılan, bazen kirli kabul edilen ve cezalandırılan, ama aslında insan olmanın en doğal parçalarından biri…  Cinsellik dediğimizde “cüret” sanırım ona en eşlikçi kelime oluyor. Ben de bu yazımda bu doğallığı yirmi yıl arayla dönemlerinin en cüretkar filmleri arasında yer alan iki ayrı film üstünden, cinsellik nasıl bazen şemalarımızla görünüyor veya modlarımızda açığa vuruluyor beraber bakalım isterdim. Yaşıtlarımın çok iyi hatırlayacağı: “Temel İçgüdü” ilk ziyaret edeceğim film, diğeri ise milenyumun en akla gelen filmi “Gri’nin Eli Tonu”.

Psikoterapide olduğu gibi filmlerde, her türlü sanatta ve elbette sanatın kaynak bulduğu hayatta sembollerle ne çok şey anlatıyoruz ve anlıyoruz. Bu iki filmde de çok önemli iki sembolik var. İlk filmimiz Temel İçgüdü’de: Buz Kıracağı. Gündelik diyalogda buz kırıcı olarak dile getirdiğimiz şeyler kişileri birbirine yakınlaştıran diyaloglarken, buz kıracağı Temel İçgüdü de bir cinayet enstrümanı olarak karşımıza çıkıyor. Lezbiyen eğilimleri olan baş karakter famme fatal Chatrine Tramell’in cinselliği şemalarını telafi ederek, bir manipülasyon aracı olarak kullandığını görüyoruz. Ve ilgisini çektiği bu erkekleri fallik bir nesne olan buz kıracağı ile öldürmesi çok anlamlı. Yakışıklı dedektif Nick Curran’a da özel bir ilgi göstererek onun dikkatini çekiyor. Tramell’in manipülasyonu,  film boyunca bana arı ve böcekleri yakalayan etçil çiçekleri anımsatıyor.. Etçil çicekler içinde çok güzel bir koku ve aroması olan yapışkan bir sıvı barındırırlar taç yapraklarını arasında ve arı buranın cazibesine kapılıp o aromaya doğru taç yaprakların arasına indiğinde, yapışkan sıvı ve yapraklardaki tutunmaya müsaade etmeyen tersine tüylerle çıkamadığı bir tuzağa düşer, Tramell ‘de öyledir. Bir insanın hayır diyemeyeceği bir güzellik, cazibe ve ilgi ile dedektifi avlar.

Manipülasyon başka şemaların telafisi de olabilirken, en çok da “Bağımlılık Şeması”nın telafisi olarak görünür genelde. Chatrine Tramell’ de mevcut ilişkisi olduğu kız arkadaşının yanında başka erkeklerle beraber olmakta, bir nevi yalnız kalmayı engellemeye çalışıyor gibi görünmektedir. Cinayetler ile beraber düşünüldüğünde çözülmemiş bir baba problemi, özellikle de duygusal yoksunluk veya terk edilme şeması olduğunu düşünebileceğimiz Chatine’nin dile gelen motivasyonu cinayet romanları için karakter araştırmak olsa da, yazarlığının görünen kısmında statü arayıcılığı ile ilgiye aç olduğunu bir kere daha görürürüz. Tramell’in kız arkadaşı öldüğünde “sevdiğim herkesi kaybediyorum” diyerek ağladığı sahnede,  “yalnız çocuk” modu görünür, acısı çok samimidir.  O sevilmek ve yakınlaşmak için cinselliği kullanan, ve bu yakınlığı cezalandıran bir kadındır. Tramell’de bu şekilde görmesek de hayatta duygusal yoksunluk şemasının teslimi olarak da cinselliği hayatına katan insanlar olmaktadır, bir yakınlaşma almak için her türlü duygusallıktan uzak cinsel yakınlaşmalar yaşarlar. 

Gri’nin Elli Tonunda Christian Karakterinin de bu bakışı var biraz aslında.. Duygusal olarak yakınlaşmadan sadece cinsellikle kendini avutan, içindeki agresyonu çıkarmak, çocukluk travmasını böyle iyileştirmeye çalışan, anne figürüne benzer kadınları, sevgi nesnesi semboliklerini, yatak odasında acı ile cezalandıran bir erkek karakter. Bu filmde Anastasia Steel ise, cinselliği gerçek manada hiç tecrübe etmemiş, edebiyattaki aşk yazınından okuduğu ile cinsel partneri idealize etmiş, ve özel biri ile karşılaşmayı beklediği için cinsellikten uzak durmuş bir genç kız karakter olarak karşımıza çıkıyor. 

Oyun, ebeveynlerin ve biz terapistlerin de çocuklarla iyileştirici, güven ve sevgi bağı kurdukları zamanlardır. Christian’ın birlikte olduğu kadınlara acı verdiği fantezi yatak odasına, “oyun odası” adını vermesi aslında bu açıdan da ne kadar semboliktir. Christian bu odada, ona acı veren kadın olan annesine benzeyen kadınlara acı vermektedir. Kendine bunun iyi geldiğini, buna ihtiyacı olduğunu var saymaktadır, bu bir telafi değil de nedir? Kontrol arzusu fazla olan Christian ile Anastasia’nın ilişkileri başlaması sonrası, Christian’ın cazibesine kapılıp biraz da merakla ona yakın olmak için bu fantezilere uyumlu teslimci modu ile yaklaşır. Uyumlanmak kabulün garantisidir. Zamanla ona dokunamıyor olmaktan ve arzu ettiği romantik yaklaşımı bulamamaktan mutsuz olduğu bir an Ana, “neden böyle olmak zorunda, daha fazlasına ihtiyacım var, daha fazlasını istiyorum” diyerek sağlıklı bir noktadan Christian ile ilişki kurma çabasında onu anlamaya çalışmaktadır.  “Anlatamıyorsun göster o zaman der” ve olabilecek en kötü senaryoya şahit olmak ister. Çocuklar da oyun odasında bize sözle anlatamadıkları acı verici yaşantılarını oyunlarda “gösterirler”. Bu açıdan göstermesini istemek doğru bir anlama çabasıdır. 

Filminin sonunda Christian’nın acı vermekten keyif alan halini daha net gören Ana, ondan uzaklaşır ve daha fazla boyun eğmez. Üvey baba ile büyüyen, ve mezuniyetinde dahi ailesi yanında olmayan bir kız için “ben değil, başkaları önemli, onların istekleri ve ihtiyaçları” diye kodlamış olması muhtemeldir belki, ama acı ile sevginin yan yana bulunamacağını düşünmesi sağlıklıdır.

Devam filmi olan Karanlığın Elli Tonu’nda, Ana’nın “daha fazla kural ve sır yok” talebi ise karşılık bulur. Christian’ın travmatik geçmişine bir kaç flashback ile ikinci filmde şahit oluruz ve şiddet uygulayan bir baba ve bağımlı bir anne ile büyümek elbette bir çocuk için çok travmatiktir, sağlıksız ve işlevsiz şemalarının köküdür. 

Bu ikinci filmde, bağları daha duygusal ve güvenli şekilde kurulmaya başladıkça Ana’nın Christian’ın çeşitli cinsel isteklerine bu sefer kendi talebi ile yaklaşımcı olduğunu görürüz. Artık bu bir boyun eğicilikten çıkmış, Ana’nın Christian’ın artık normal değil kusurlu olarak gördüğü bir noktada onu koşulsuz kabul gayreti gibidir. Bu açıdan film cinsellik ile ilgili, duygusal olarak kuvvetli bağı olan iki kişi arasında karşılıklı onay ve arzu içinde paylaşılan şeylerin normal olduğunu ima ediyor. Tabi bunu herkes yine meşrebince değerlendirecektir.  Kültüre, hayata bakışa göre, baktığımız yer değişiyor. Yeter ki gerçek yakınlık, güvenli bağ ve sevgi olsun..

Dergideki yazı görseli